18-22 Aralık 2019, Kastamonu
Arktik Bölgesi, dünyadaki keşfedilmemiş petrol rezevlerinin yaklaşık %13’üne, keşfedilmemiş doğal gaz rezervlerinin de yaklaşık olarak %30’una sahiptir. Söz konusu hidrokarbon rezervleri, Arktik ve Arktik dışı ülkelerin enerji güvenliklerine ilişkin problemlerini önemli ölçüde hafifletebilecek bir fırsat olarak görülmekte ve ekonomik fırsatlar yaratmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık artışının kutup bölgelerinde diğer coğrafyalardan iki kat fazla olmasına bağlı olarak iklim değişikliğinin etkileriyle birlikte Arktik Bölgesi’nde yer alan bu kaynaklar erişilebilir hale gelmiş ve yeni deniz rotaları oluşmuştur. Bu durum ile Arktik Bölgesi, enerji güvenliğini sağlamak amacıyla kaynak çeşitlendirmesine yönelen ülkeler için ilgi odağı haline gelmiştir. Arktik Bölgesi’ne yönelik literatür incelendiğinde, bölgeye yönelik enerji, lojistik ve savunma-güvenlik alanlarında bazı zorluklar ve fırsatların oluştuğu tespit edilmiştir. Arktik Bölgesi enerji boyutundan incelendiğinde, bölge devletlerinin enerji güvenliği ve ekonomik çıkarları doğrultusunda erişilebilir hale gelen hidrokarbon rezervleri üzerinde faaliyet gösterme motivasyonları gözlemlenirken, lojistik boyutundan incelendiğinde oluşan yeni deniz rotalarının kullanıma açılması ve bu rotaların uluslararası statüsü hakkındaki tartışmalar ön plana çıkmaktadır. Ayrıca, savunma-güvenlik boyutunda yapılan incelemeler, bölgede hidrokarbon rezervlerinin çıkarılması sürecinde yaşanan kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sorunlarını, Arktik ülkeleri arasında yaşanan egemenlik hakları ve toprak anlaşmazlıklarını, Rusya ile tamamı NATO’ya üye diğer bölge ülkeleri arasında yaşanan gerilimleri ve bu kapsamda son dönemde Rusya’nın Arktik’teki artan askeri varlığından duyulan kaygıları, Çin’in bölgede söz sahibi olma girişimlerinden duyulan şüpheleri ve rahatsızlığı ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonucunda Arktik Bölgesi’nin ulaşılabilir ve faaliyet gösterilebilir hale gelmesinin enerji ve lojistik alanlarında fırsatlar oluştururken, savunma-güvenlik bağlamında uluslararası riskler barındırdığı saptanmıştır. Ayrıca, iklim değişikliği ve bölgede artan iktisadi hareketliliğe koşut olarak göç, yaşam alanlarının kaybı, yöresel kültür ve yaşam tarzlarının muhafazası gibi insani güvenlik sorunlarıyla çevre güvenliği sorunları da gündeme gelmektedir. Bu doğrultuda, Arktik Bölgesi’nde yaşanan savunma-güvenlik problemlerini ortadan kaldırmaya ve mevcut sorunlara çözüm getirmeye yönelik olarak Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) uygulama etkinliğinin artırılmasının, ayrıca Arktik Konseyi’nin savunma-güvenlik sorunlarına müdahil olması da dahil olmak üzere Arktik bölgesinde ikili ve çok taraflı diyalog ve anlaşmazlık-kriz yönetim mekanizmalarının yaratılmasının gerekliliğine dikkat çekilmektedir. Etkinlik Websitesi14-15 Ekim 2019, Bursa
Son yıllarda Arktik Bölgesi ile ilgili araştırmaların ve bilimsel çalışmaların önemi hızla artmıştır. Bu eğilimin arkasındaki ana sebep ise, iklim değişikliğinin yol açmakta olduğu etkiler olarak kabul edilmektedir. Yükselen küresel sıcaklıklar ve buzulların erimesi ile birlikte bölgedeki doğal kaynakların (özellikle konvansiyonel petrol ve doğal gaz kaynakları) paylaşımı hususu, kıyıdaş devletler ve diğer devletlerin yanı sıra, ulusal ve uluslararası enerji şirketleri gibi tüm ilgili aktörlerin de dahil olduğu bir uluslararası mücadeleye ve çıkar çatışmasına dönüşmektedir. Bir diğer önemli konu ise hızla eriyen buzulların neticesinde ortaya çıkan yeni rotalardır. İlgili rotalar özellikle ihracat yoğun olarak gelişmekte olan ekonomiler için önemli fırsatlar yaratmaktadır. Ayrıca artan rekabet ortamı ve jeopolitik konumu göz önüne alındığında, bölgeyi ilgilendiren savunma ve güvenlik konuları da hızla önem kazanmaktadır. Bu çalışma, günümüzde her zamankinden daha önemli hale gelen Arktik Bölgesi’nin mevcut durumuyla ilgili PESTEL-DEL analizi çerçevesinde 9 boyutlu bir değerlendirme yapmaktadır. Etkinlik Websitesi5-6 Eylül 2019, Ankara
Kuzey Kutbu (Arktik) Bölgesi, iklim değişikliği sonucu sıcaklıkların hızla artması, bunun sonucunda buzulların erimesi ile bölgede kullanılabilir hale gelen petrol ve doğalgaz kaynaklarının kullanımı ve paylaşımı yönündeki uluslararası mücadele sonucunda özellikle son on yıllarda giderek önemli bir bölge haline gelmiştir. Kıyıdaş devletler (littoral states) başta olmak üzere diğer devletler ve ulusal ve uluslararası enerji şirketleri gibi tüm pek çok aktör, bölgedeki, petrol ve doğalgaz kaynaklarının yanında, yeni oluşan lojistik güzergah seçenekleri ile uluslararası ticaret, bölgedeki gelişmelerle ilgili yeni stratejiler geliştirilmesi gerekliliği ile savunma ve güvenlik alanları ile de önemli ölçüde ilgilenmektedir. Gelişen bu yeni durumda Türkiye’nin de Kuzey Kutbu Bölgesi’nde söz sahibi olabilmesi için girişimler başlamıştır. Türkiye’nin de Kuzey Kutbu Bölgesi’nde söz sahibi olabilmesi yönünde karşılaşılan zorluklar ve fırsatların değerlendirilmesi için detaylı bir literatür taraması yapılmıştır. Çalışmada, Kuzey Kutbu Bölgesi ile ilgili 100’ün üzerinde eser incelenmiştir. Yapılan çalışmada, “politik” ve ekonomik parametrelerin en sıklıkla tartışıldığı görülmüştür. Bunun yanında , “yasal”, “savunma-güvenlik”, “çevresel” ve “enerji” alanındaki parametrelerin de önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca “sosyo-kültürel”, “teknolojik” alanların da dikkate alınması gerkemektedir. Ekonomik, enerji ve lojistik alanlarında yoğunluklu olarak fırsatların ön plana çıktığı, “politik”, “yasal” ve çevresel” alanlarda ise zorlukların daha çok vurgulandığı tesbit edilmiştir. Bu doğrultuda Türkiye’nin Kuzey Kutbu Bölgesi ile ilgili stratejik konumlanmasına yön verecek bir yol haritası hazırlanması için yapılacak çalışmanın çerçevesi, politik, ekonomik, sosyo-kültürel, teknolojik, çevresel, yasal, savunma-güvenlik, enerji ve lojistik parametreleri ile oluşturulmuştur. Etkinlik Websitesi